Portreler isimli bu kitap, çeşitli insanların portrelerinden oluşuyor. Bu kişilerin bir kısmını tanıyorsunuz, çünkü onlar çok çeşitli kanallardan okuyucularına ulaşıyorlar. Bir kısmı ise tarihin alacakaranlık alanındalar. Onları sadece dar bir çevre biliyor.
Bu portrelerin yan yana gelmelerinin sebebi, hayat denilen o ummanda zaten yan yana olmaları.
Sıradan olmak veya meşhur olmak hayat hikâyemizin bir yanını değiştiriyor elbette, ama diğer bir yan var ki burada bütün insanlar aynı büyük hikâyenin parçası olarak var oluyorlar. Nitekim bu hayatları peş peşe okuduğunuzda herkesi çatısı altında toplayan insaniliğin farklı tezahürlerini göreceksiniz.
Bu durum aynı zamanda "başkalarına aitmiş" gibi görülen hayatlarla doğrudan sizin hayatınız arasındaki kimi zaman "görünmez" olan bağlar hakkında bir ipucu sunacak size. 1988 yılında Bingöl'den Erzurum'a karayolu ile giderken, Bingöl dağlarının muhteşem manzarasıyla büyülenmiştim.
Bahar aylarıydı, karlar eriyordu, dağların her yanından küçük küçük derecikler aşağılara doğru iniyor, her yerde birbirleriye kesişiyor, karışıyorlar, nihayet aşağıda bir büyük ırmağa dönüşüyorlardı.
Tarihin belli bir anında benim şahitlik ettiğim görüntü aslında tarihsiz bir görüntüydü. Tabiatın devrevî hareketi içinde yeniden ve yeniden bu karlar, ırmaklar oluşuyor, sonra gökyüzüne yükselip yağmur ve kar olarak yeryüzüne dönüyorlardı. Gördüğüm belki on binlerce yıldır yaşanan bir ayindi.
Diğer yandan gördüğüm, biz insanların da tıpkı tabiat gibi, tıpkı o dereler, ırmaklar gibi bir hayatımız olduğu, birbirimize karışarak büyüdüğümüz ve nihayet nesillerin böylece geçtiğiydi.
Buradaki portrelerle hala Bingöl dağlarında dönüp duran o ayin arasında bir bağ olduğunu düşünüyorum.
Naci Bostancı 2008/Dikmen/Ankara