Kitaplarım

Bir okuyucu ölmeden önce bin hayat yaşar. Hiç okumayan bir insan ise sadece bir hayat yaşar.

“... Randall bize zımni olarak, hayatın bir sanat olduğunu söylüyor. Hikayeyi iyi ve tutarlı kurmak, hayatın olduğu kadar başka hikayelerin verileriyle de zenginleştirmek, ayrıca hayatla hikaye ilişkisini mukayesede eleştirel perspektifi gözetmek bu yolda atılacak adımlardan bazıları. 

“... Randall bize zımni olarak, hayatın bir sanat olduğunu söylüyor. Hikayeyi iyi ve tutarlı kurmak, hayatın olduğu kadar başka hikayelerin verileriyle de zenginleştirmek, ayrıca hayatla hikaye ilişkisini mukayesede eleştirel perspektifi gözetmek bu yolda atılacak adımlardan bazıları. Doğrusu bir çok önemli eserde olduğu gibi, “Öğretim üyeliği ve din adamlığının yanı sıra bisikletten dağcılığa çok çeşitli spor dallarıyla ilgilenen, ayrıca şarkı söyleyip gitar çalan” Randall’ın topluma “Bizi biz yapan hikayeler” i anlatırken kendi kişisel hikayesine ilişkin hangi süreçleri yaşadığı, satırları kaleme alırken hangi geçmiş anılarının onu motive ya da bloke ettiği, gündelik hayatının ritmindeki değişimlerin neler olduğu konusunda da bilgi edinmek ilginç olabilirdi. Böylelikle “hayat” üzerine konuşan bu metnin sınırları içinde kalmaz, onun hayat bulduğu kişisel bağlamdan da haberdar olarak daha geniş bir bakış açısı kazanabilirdik. 


Elbette bu çok alışılmış bir durum değil. Entelektüeller topluma başkalarının hikayesini anlatırlarken, kendi hikayelerini belli bir mahremiyetin içinde tutmayı, zaman yokluğuna ya da bir tür mesleki sırra bağlayabilirler. Gerçekte ise onlar, kendileri hakkında konuşmakta son derece beceriksizdirler. Başkalarını değerlendiren ve yargılayan, etkileyici hikayeler anlatan kutsal kitap yazıcılığından, analitik muhakemenin neşteri altına yatan bir özneye dönmek kolay değildir.

Yine de bunu yapan az sayıdaki örneğin varlığından hareketle tüm entelektüellerde karşılığı bulunan bir tür “itiraf” için şu kışkırtıcı sorular sorulabilir: Topluma anlatılan hikayenin hangi kişisel hikaye üzerinde şekillendiğini anlamak, bilginin oluşumu ve aktarımı sürecini herkes için ilginç bir deneyime çevirmez mi? Görücüye çıktığının bilinciyle kendini nesnelleştiren “kitabi” bilginin sahne arkasına taşan hayati illiyet bağları ortaya dökülse, okur-yazarlığın gizli senaryoları hakkında daha verimli bilgiler sağlanamaz mı?”