Stephen Hawking, nam–ı diğer dahi fizikçi, evrenin varoluşuna ilişkin yeni bir tartışma başlatmış. Gazetelere yansıyan habere göre Hawking, evrenin bir yaratıcıya ihtiyaç duymadan varolabileceğini, dördüncü boyut olan zamanın yanı sıra bir beşinci boyutun bu süreçteki dahlinden söz edilebileceğini bildirmiş.
Teorik fiziğin konuya ilişkin tartışmalarındaki uzman dilin bu konuları nasıl ele aldığı ayrı bir bahis. Şüphesiz iddianın kanıtları, muhakemenin tutarlılığı, dayandığı aklilik, dilin imkanları tartışmaya popüler kavrayışlardan daha öte bir derinlik kazandırıyordur. Ancak en son tahlilde gözlemlenebilir, deneyimlenebilir dünyaya ilişkin bilgilerini dahi kesinlikten uzak ihtimallere dayalı bir dille açıklayan modern fiziğin, evrenin başlangıcı gibi bütünüyle spekülatif konularda kesin bir ifade tarzını tercih etmesi beklenemez.
Söz konusu olan, evrenin varoluşuna ilişkin bir teorik inşa, üzerinde düşünülmesi gereken bir alternatif senaryodur. Burada bizi ilgilendiren, teknik konulara ilişkin uzmanların neredeyse özel diyebileceğimiz bir dil aracılığıyla yürüttükleri tartışmaların popüler alana nasıl aktarıldığı ve bu sürece hangi dinamiklerin egemen olduğudur.
Bilimsel bilginin üretimi ve kullanımıyla ilgili başat rol oynayan iki kesimden bahsedilebilir: Bunlardan birincisi doğrudan bilgiyi üreten ve ilgili kişilerin varolduğu evrende bunları paylaşan, tartışan, üzerine yeniden düşünen, gelişmeleri takip eden, yaklaşım ve yorumlarını sürekli güncelleyen kesim. İkincisi ise, üretilmiş olan bu bilgilerin daha avami versiyonlarını dolaşıma sokan, bir tür aracılık yapan kesim.
Bu iki kesim arasında bilginin varoluş şartları, kullanım amaçları ve nihayet bilginin ifadesindeki tutarlılık bakımından önemli ayrılıklar vardır. Bu farkları çok ana hatlarıyla ortaya koyacak olursak; birincilerde bilimsel kaygılar önceliklidir, ötekilerle diyaloglarında ikna edici bir bağlamı paylaşırlar, bilim ahlakına uygun olarak ötekilerin itirazlarını dikkatle dinlemeye ve tutarlı bulurlarsa görüşlerini değiştirmeye daha eğilimlidirler, kullandıkları dil ile bahsettikleri konu arasında yüksek düzeyde bir mütekabiliyet vardır. Öte yandan ikinci kesimde politik/ideolojik kaygılar önceliklidir, mesajlarının bağlamı “cemaatlerinin” toplumsal kadastrodaki sınırına kadar anlamlıdır, cemaatin ötesinde kalanların itirazları daha baştan kâle alınmaz; çünkü konu harici nedenlere bağlı bir itiraz olarak kabul edilir, görüşlerini değiştirmeyi düşünmezler; çünkü onları var eden bu tür bilimsel bilgiler değil daha arka plandaki toplumsal/politik nedenlerdir, bilimsel bilgiye burada verilen rol bir meşruiyet stratejisi olarak işe yararlılığı ölçüsündedir, kullandıkları dil ile bahsettikleri bilimsel konu arasındaki ilişki zayıftır, bilimsel bilgi politik anlamları yankılayan bir dil düzeninin içindedir.
Hawking haberi, tarih boyunca her zaman prim yapmış olan bir temel tartışmayı yankılayacak şekilde öne çıkartılmaktadır. O da Tanrı’nın varlığı ve bunun mümkünlüğüdür. Tarih içinde çeşitli ayaklanmaların, savaşların, fetih ve işgallerin, iktidar mücadelelerinin nedeni ya da vesilesi olarak din ve Tanrı telakkileri gösterilmiştir. Halifelerden sultanlara, krallara kadar birçok kişi huzurlarında en yetkin kişilere bu tartışmaları yaptırmış, üniversite kürsülerinde, engizisyon mahkemelerinde ya da modern dünyada çeşitli olay ve bilgiler Tanrı’nın varlığına ilişkin spekülasyonların aracısı kılınmışlardır. Hemen burada Darwin’in evrim teorisi hatırlanabilir. Son tahlilde bir “teori” olan ve şüphesiz kendi kulvarında konuşulması gereken bu açıklama bağlamından kopartılarak Tanrı tanımazlığın amentüsüne dönüştürülebilmiştir.
Hawking haberinin vurgusu, evrenin varoluşuna ilişkin teoriye değil, Tanrı’nın varlığına ait tartışmaya yeni bir malzeme kazandırma üzerinedir. Bu tutum, aynı bağlam içindeki tartışmalara bilimden malzeme çıkartma genel tavrıyla son derece uyumludur. Bilimden yana gibi gözüken ancak bilimi kendi negatif teolojileri için bir malzeme olarak kullananlar, en azından öngörülebilir bir gelecekte bilimsel bilginin sınırlarına ulaşarak, bugün metafiziğin, dinin, felsefenin alanına giren tüm sorulara cevap verebilecek bir birikime ulaşamayacağını bilirler. Sorun sadece geleceğe ilişkin elde edilecek “bilimsel aydınlanmalar”a bugünden sahip olamayışımızdan kaynaklanmaz; aynı zamanda bugün sahip bulunduğumuz bilimsel bilginin de sürekli yeni tarihsel şartlar, değerler, paradigmalar dolayısıyla güncellenmesinden, yeni okuma biçimlerine tabi olmasından doğar. Dolayısıyla bilimsel bilgi, geleceğe olduğu kadar geçmişe de sürekli ve sonsuz gibi gözüken bir yürüyüş içinden temellük edilmesinden kaynaklanan bir değişimi yaşamaktadır.
Hawking haberini, köhne inançlara karşı insanlığın bir zafer adımı ya da Tanrıtanımazlığın güya bilim destekli bu meydan okumasına karşı yine bilim destekli mukabil bir yorum getirme tepkileriyle görmek, yukarıda kısmen değindiğimiz öteki süreçleri ıskalamak olacaktır. Yapısalcılar dilin “ne söylendiği?” kadar “kim, niçin öyle söylüyor?” sorgulamalarıyla da çözümlenmesi gerektiğini söylerler. Haberin arka planına dair muhakeme yapısalcıların hiç de haksız olmadığını gösteriyor. Herhalde Hawking’in “ne söylediğini” anlamak ve tartışmak için, teolojiye ilişkin pozitif ya da negatif hatırlamaların provokasyonundan bağımsızlaşmış bir akla ihtiyaç vardır.
Prof. Dr. Mehmet Naci BOSTANCI
03.07.2002